Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Affetmeyi bilin

merhaba sayın okuyucular arada bir yanı kısaca ayda bir yazıyorum kusura bakmayın ama işler baya oğun bu sıralar.Bugün size bir tavsiyede bulunacağım affetme allaha mahsustur hepimiz biliriz ancak allahın kulu kin gütmemeli bir başka allah kuluna küs durmamalıdır. Bu kuran'ı kerimdede belirtilmiştir.3günden fazla küs duranın cenaze namazı kılınmaz derler ORASI ALLAH BİLİR TABI.Size yapılan hatayı yada kötülüğü siz göz yumarak affederseniz eğer bunun mfakatı ilerde cok büyük olacaktır bundan emin olabilirisniz. arada bir yine yazmak dileğiyle hoşcakalın esen kalın.. (senı sevıyorum google)

Mübarek Günler

Şu mübarek günlerde yapmamız gereken bazı şeyler vardır hepimizin.En basiti allah ımıza daha yakınız daha içtenlikle ibadet etmeliyiz.Küslüklerimizi bırakmalı kücüklerimizi affetmeliyiz.Büyüklerimize bu güzel günlerde saygısızlık değil hürmet etmeliyiz. Zamanı gelince ahhlar cekmek yerine şimdi şuan ellerimizi acıp yüce yaradana şükretmeli ve dua etmeliyiz. Allah her zaman iyiyi ister.Kimsenın kötü olmasına razı değildir.Yüce yaradanımmız bizden tek bir sey ister iyi olun merhametli olun saygılı olun. Şüpersizki Allah İşiten ve dualarımızı kabul edendir.

Hz.Ömer'İn kerametİ (mesnevi)

“KÜÇÜK MUHAREBEDEN BÜYÜK MUHAREBEYE DÖNDÜK” SÖZÜNÜN TEFSİRİ Ey padişahlar! Dışarıdaki düşmanı öldürdük; içimizde ondan beter bir hasım var. Bunu öldürmek, aklın fikrin işi değil. İçerideki aslan öyle tavşan maskarası olmaz. Cehennem, bu nefistir; cehennem, bir ejderhadır ki harareti denizlerle eksilmez. Yedi denizi içer de yine kocakarıya benzeyen nefsin harareti ve coşkunluğu azalmaz. Taşlar, taş yürekli kafirler; ağlayıp inleyerek mahcup bir halde cehenneme girerler. Hak’tan ona şu nida gelmedikçe bu kadar azaba da kanaat etmez: “Doydun mu” denir. O kurt ve sırtlan gibi “Hayır doymadım” der. İşte ateş, işte sana hararet! Bütün bir alemi, bir lokma edip yutar da yine midesi “Daha fazla yok mu” diye bağırır. Nihayet Hak onun üstüne Lamekan aleminden ayağını koyar da işte o vakit derhal sakinleşir. Bizim nefsimiz de cehennemin bir parçasıdır. Onun için cüziler daima küllün tabiatındadır. Nefsi öldürecek ayak da ancak Hak’ın ayağıdır. Zaten nefsin yayını Hak’tan gayrı kim çekebilir? Yaya

Peygamber Efendimizin "Ecel" hakkinda verdigi bir Ders!

Merhabalar, sizinle "Sagir Oda" isimli Dizi'den ögrendigim Peygamberimiz'in (s.a.v.) hakkinda bir Kissayi paylasmak istiyorum: Peygamber Efendimiz bir gün sahabesinin yanindayken Eline 3 Cubuk almis. Birini hemen önüne dimkis. Digerini ise az önce dikdigi cubugun hemen yanina dikmis. 3.sünü ise uzaga firlatmis. Önündekini gösterip "Bu Insandir" demis. Yanindaki Cubuga ise "Buda onun Ecelidir" demis. Uzakdakini gösterip "Buda Insanin ömrü boyunca ulasmak istedigi emelidir" diye buyurmus. "Insan hep uzaktaki Emeline ulasmak ister ama hep yanindaki Ecelinin onu takip ettigini unutur. O yüzden Insan Emelini yakalayamadan, onu önce Ecel'i yakalar" diye buyurmustur. Bence bu Kissa cok hos ve cok ibretli. Kimse ölümsüz degil. Her ise baslarken, her an ölebilecegimizi hatirlayip, ona göre hareket edersek, bence cok karli ciabiliriz.

Hz. Enes - Hâdimu’n-Nebî

HZ. ENES, çocuk yaşında annesi tarafından Peygamber Aleyhisselam’a hizmet etmesi için verilmişti. Onun yanında büyüdü, onunla yaşadı. On yıl boyunca ona hizmet etti. Peygamber Aleyhisselam’ın onu, “Ya Büneyye” diye çağırdığı olurdu. Bu, “oğulcuğum” demekti. Ashab arasındaki ünvanı ise Hâdimu’n-Nebî idi. Bu da, “Peygamberin Hizmetkârı” demekti. Hz. Enes, inatçı ve bir miktar yaramaz bir çocuktu. Ancak Peygamber Aleyhisselam, bu on yıl boyunca ona bir kez olsun bile kızmadı. “Şunu niye böyle yaptın” veyahut “Bunu niye böyle yapmadın” bile demedi. Hanımlarından biri “Keşke öyle yapmasaydın!” diyecek olsa, Peygamber Aleyhisselam: “Bırakın çocuğu, o Allah’ın murat ettiği şeyi yapmıştır” der, Enes’i korurdu. Bir gün, onu bir işe yollamıştı. Enes ise, “Vallahi gitmem!” diye tutturdu. Ancak içinden de, “Allah’ın Resulü’nün dediğini yapmam lâzım” diye geçiriyordu. Yola çıktı, fakat az zaman sonra oyun oynayan çocuklara rastladı ve onlara katıldı kaldı. Bir ara ensesini bir elin tuttuğunu farket

Anlatamam Senİ Ya ResÛlallah

Dediler bana -Bu dünya O var diye yaratıldı- Geldim dünyaya, açtım gözlerimi, aradı bu gözler seni Ama sen yoktun... Haber göndermişsin -Kardeşlerime selam olsun- demişsin... Seni göremeyen kardeşlerine selam Senden gelen selama can kurban Ya Resûlallah. Sen ki eşsiz tebessümüyle kalpleri anahtarsız açan, Sen ki dört mevsim açan gül, Sen ki bir yavrucağın kuşu ölmüş diye taziyeye giden ince gönül, Sen ki harbe en önde giden korkusuz cengaver. Çocukların bile fikrini soran büyük düşünür, İsmi Allah la yazılacak kadar şereflisin. Bir hayvan ölüsünden herkes uzaklaşırken Onun güzel dişlerini görecek göz vardı sende... Selam vermeyi çok sevmene rağmen Tembellik yapana bunu layık görmeyecek kadar çalışkandın sen. Çocuklarla oyun oynayan alçak gönüllü sevgi güneşi, İki kurbanlığın oğlu olarak asildin sen. Can düşmanlarının malını emanet ettiği, Sözüne güvendiği emindin sen Hz. Yusuf tan güzel, tüm insanlar içinde özeldin sen İnci dişlerinin arasından çıkanlarla kimsenin incinmediği yürektin

Duaları kabul eden rabbim

Her şeye her şeyden daha yakın ve hiçbir şey Kendisinden uzak kalıp gizlenemeyen ve el açıp yakarışa geçenlerin dualarına mutlaka icabet buyuran âlemlerin Rabbi Allah’a O’nun ilmi adedince hamd ü senâ ediyor; insanlığın medar-ı iftiharı Peygamber Efendimiz Hazreti Ahmed ü Mahmud u Muhammed Mustafa’ya, O’nun pırıl pırıl ailesine, yıldızlar kadar ulvî arkadaşlarına binlerce salât ü selam gönderiyor; gönlümüzü ellerimizin arasına alıp rahmeti sonsuz Rabbimize yalvarıyoruz: Ey Rabbimiz! Ey biricik koruyucumuz! Bizi her zaman koruyup kollamanı ve sıyanet etmeni dileniyoruz. Sen bütün mahlûkatını lütuflarınla sevindiren, özellikle de iyilik duygusuna kilitlenmiş kullarını gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve insan tasavvurunu aşan hususî iltifat ve hususî pâyelerle şereflendiren sonsuz lütuf Sahibisin! Ey sevdiği kullarını hiç yalnız bırakmayan Mevlâmız! Sen bizim için lütufkâr namına lâyık yegâne Zatsın. Biz muhtaç kullarını riayet ve inayetinle, insî ve cinnî şeytanların asla ulaşa

Pantolon giyen kadınlar

Allah kadin kiyafetini giyen erkege ve erkek kiligina giren kadina lanet etsin"Sual: Bayanların bayan pantolonu giymesi haram mıdır? CEVAP Peygamber efendimiz buyuruyor ki: (Kadın elbisesi giyen erkeğe, erkek elbisesi giyen kadına lanet olsun!) [Hakim] (Erkeğe benzemeye çalışan kadın, kadına benzemeye çalışan erkek bizden değildir.) [İ.Ahmed] (Kadın gibi davranan erkeğe, erkek gibi davranan kadına lanet olsun!) [Buhari] (Erkeklere benzeyen kadınlara ve kadınlara benzeyen erkeklere ALLAH lanet etsin!) [Taberani] Benzemek niyeti olmasa da, erkeğin boynuna kolye, koluna bilezik ve kulağına küpe takması kadınlara benzemek olur ve caiz değildir. Kadının da, benzemek niyeti olmadan da, pantolon giymesi caiz olmaz. Pantolon erkek kıyafetidir. Seadet-i Ebediyye kitabında diyor ki: (Tergib-üs-salât’daki hadis-i şerifte, (Örtülü olan çıplaklara (BURDA ÖRTÜLÜ OLAN ÇIPLAKLARDAN KASIT VUCUT HATLARINI BELLİ EDEN KADINLAR ÖRNEĞİN; KOT GİYEN, BODY GİYEN HANIMLAR) ve erkek gibi giyinen kadınlara v

Dövme estetik

abdullah ibni mesud(r.anh) şöyle buyurmuştur:"dövme yapan,dövme yaptıran,yüzlerinin tüylerini yolduran,seyrek dişli güzel görunmek için ön dişlerinin aralarını yontan,sırıtkan(dişlerini gösterecek şekilde yapmacıklı gülmeyi alışkanlık haline getirmiş bulunan)ve ALLAHÜü tealanın yarattığını değiştiren kadınlara ALLAH lanetetmiştir.Abdullahın bu sözü,esed oğullarından,kuranı iyi okuyabilen ummu yakup isimli bir kadına ulaştığında,o Abdullah(r.anh)a gelerek:bu lanetleme nedir!dedi.Abdullah(r.anh):"ben,resulullah (s.a.v.) in lanet ettiği kimselere niye lanet etmeyeceğim?hem bu,ALLAHın kıtabında da var."buyurdu.o kadın:vallahi ben mushafın iki kabı arasında ne varsa okudum,fakat onu bulamadım.deyince Abdullah(r.anh) :vallahi sen onu gerçekten okuduysan,muhakkak onu bulmuşsundur.bu 'o resul size ne verdiyse onu alın,size neyi yasak ettiyse ondanda sakının.(haşr süresi 7den)ayeti kerimesidir.buyurdu. bunun üzerine o kadın:"şimdi gitsem senin hanımının üzerinde bu saydı

Büyük melekler

CENAB-I ALLAH'ın bütün melekler içinde üstün kıldığı dört büyük melek. Melek kelimesi Arapça'da "haberci" anlamına gelmektedir. Çoğulu "melâike" olarak gelmekte ise de, gerek Türkçe'de ve gerekse Arapça'da çoğul manasına "melek"' olarak da kullanılmaktadır. Melekler, ruh gibi lâtîf, nûrânî, mahiyetleri ALLAH katında malum, varlıkları bizim dünyamıza ait olmayan fakat insanlarla ilgili bir takım görevleri bulunan varlıklardır. Akıl ve nutukları olup; şehvet ve gadap gibi beşerî ihtirasları, yemeleri, içmeleri yoktur. Evlenmek, doğmak ve doğurmaktan uzaktırlar. Çeşitli şekillere girebilirler. Allah'ın emrine asla isyan etmezler, yerde ve gökte bir takım vazifeler ile meşgul olurlar. Daima Yüce Allah'ı tesbih ve zikrederler. Meleklerin bu özellikleri için bakınız: (el-En'âm, 6/9,100; el-Hicr 15/8; el-Fâtır 35/1; el-Meâric 70/4) Meleklerin sayısı ve her birinin hangi işlerle vazifeli oldukları bizce malûm değildir. Ancak bunlard

Nefsin kısımları

Allah-ü Teâlâ'ya hamdü senalar ve O'nun resulüne salât-u selâmlar olsun. Ve Peygamberimizin âline, ashabına, hulefâ-i râşidîne de salât-ü selâmlar olsun. İnsanın nefsi şu dört husustan biri ile ilgilidir. 1 - Emmâre, 2 - Levvâme, 3 - Mülhime 4 - Mutmainne. Bu mertebelerden Allah-ü Teâlâ yanında makbul olan, mutmainne mertebesidir. Hak nazarında en merdud ve süflî olan mertebe de emmâre'dir. Allah-ü Teâlâ meşâyihe öyle bir hususiyyet vermiştir ki o sayede nefs-i emmâre'yi terbiye ederler. Bu, O'nun en büyük bir lûtf-u keremidir. Yalnız terbiye etmekle kalmazlar o nefs-i emmâreyi, sırasıyla levvâmeliğe, mülhimeliğe ve mutmainneli-ğe döndürürler. Bundan maksat; "İrciî" hitâb-ı İlâhîsine kabiliyet kesbetmek, Allah-ü Teâlâ'ya hakikî kul ve Resulüne hâlis ümmet olmaktır. Şimdi sırasıyla bu dört mertebeyi, Allah-ü Teâlâ'ya çağırıl-mayı, bunların mertebesini ve sıfatını bir bir açıklıyalım; böylece, kendi nefsinin derece ve kademesini kendin takdir et. Yet

Viran gazel

vermişim senden bir haber el var gün var utandırma kapanmışım ayağına naz eyleme usandırma söz almış ahd eylemiştik belgeler var yüreğimde sen sen ol da beni düşman dediğine inandırma bu ne kovanımda yağma çiçekler sana intizar zambağa benzetip beni dikenleri kıvandırma vurulan her bir kuş ile yere düşen ben olurum beni bir kurşunluk yârin kapısında dolandırma iyi bildiğim tek şeydir yeter ki ağla de bana uykuma çok usuldan gir düşlerimi bulandırma vermişim senden bir haber el var gün var utandırma kapanmışım ayağına naz eyleme usandırma

Kalp huzuru

KALP HUZURU:Yalnız manası ve okuduğu şeyi düşünmek,mâsivadan kalbi ayırmak,namaza kalbini tamamen bağlamaktır.Bunda muvaffak olunursa namazda kalp huzûru hâsıl olur. Kalp huzurunun sebebi himmettir.İnsanın kalbi himmetine bağlıdır.Maksad ne ise kalp ona hazırlanır.Kalp,boş durmaz;namaz kılarken eğer kalb,namazını düşünmüyorsa,mutlaka dünyalık bir maksadı düşünmektedir. Himmetin namaza dönmesi de ancak istenilen gayenin namazda tahakkuk edebileceğini bilmekle,o da ahiretin hayırlı ve b3aki olduğuna ve namazın da buna bir yol olduğuna inanıp tasdik etmekle olur. TEFEHHÜM:Anlamak kalp huzurundan sonra gelir.Bunun sebebi,murad olan manayı anlamak için zekâyı kullanmak ve kafayı çalıştırmaktır.söylediğinin manasını düşünmek ve anlamaktır. İnsanlar kur'an ın ve tesbihlerin mânasını anlamakta musâvî değillerdir.İnsanın namaz esnasında anladığı öyle latif mânâlar olur ki başka zaman hatıra bile gelmezler.İşte namazınfahşa ve münkerden menetmesi bu cihettendir. Bunun çaresi de himmetini top

Tevde nimeti

Ehl-i sünnet inancına göre hayır ve şerrin yarartıcısı Cenâb-ı Hakk'tır.Kul cüz'i irâdesini dâima Allah'ın razı olduğu fiillerde kullanmakla mükelleftir.Nefis ve şeytan,insanı bu irade-i cüz'iyesini ,Allah'ın râzı olmadığı işlerde kullanmayı emreder,insanda onların vesveselerine aldanarak günah işler.Buna mukâbil Cenab-ı Hakk,kullarına tevbe ni'metini bahşetmiştir,tevbe edildiği zaman kabul edileceğini müjdelemiştir. Tevbe,îmânın makamlarının evveli,Hak yolculuğunun ilk adımı ve vuslat kapısının anahtarıdır.Kabahatten,kabahat olduğu için vazgeçmek demektir.Bedenine veyâ malına veyâhutta haysiyetine bir zarar gelir korkusuyla kabahatten vazgeçmek,tevbe değildir.Tevbe,yaptığı kabahatin menfaatini görse bile,onun çirkinliğini bilip tiksinerek vazgeçmektir. Kur'an-ı Azîmüş-Şan'da Cenab-ı Hakk bir çok ayeti kerime ile kullarına tevbe ediyor(meâlen): "....Hepiniz Allah'a tevbe edin ey mü'minler ki ferah bulabilesiniz.."(nur,31) Peygamber Efen

Kalbin devası

Abdullâh Antâkî (r.h.) buyurdular ki:"kalbin devâsı beş şeydedir: Devamlı sâlih insanlarla bulunmak, Kur'an-ı Kerîm'i çok okumak, Mîdeyi haram olanlardan temiz tutmak, Gece namazı kılmak, Seher vakti Allahü Teâlâya yalvararak duâda bulunmak".

Zenginlik sebebleri

ALLAH DOSTALARI ZENGİNLİĞİN SEBEPLERİNİ ŞÖYLE BELİRTMİŞTİR: 1-Fakirlere sadaka vermektir 2-Herkese tatlı söz söylemektir 3-Bütün halka güleç yüz göstermektir 4-Hüsn-ü hat yazmaktır 5-Seher vakti uyanmaktır 6-Evini ve kapısı önünü süpürmektir 7-Kapları pak yumaktır 8-Beş vakti tadili erkan ile vaktinde kılmaktır 9-Kuşluk namazı kılmaktır 10-Her gece Tebareke süresini okumaktır 11-Ezandan önce mescide varmaktır 12-Abdeste devam etmektir 13-Fecir ile vitri evde kılmaktır 14-Fecrin doğuşundan güneşin doğuşuna dek dünya kelamını terketmektir 15-Vitri kıldıktan sonra konuşmadan yatmaktır 16-Kadınlar ile az oturmaktır 17-Boş konuşmayı terketmektir 18-az söylemektir 19-Sabah namazının sünneti ile farzı arasında yüz kere"sübhanallahi ve bi hamdihi.sübhanallahilazim"demektir..

İmanın kimde olduğu

bir gün hz. Musa (a.s.) cenab-ı Hak'kın huzuruna binbir kelamı öğrenmeye gidiyormuş. Giderken yolda bir ihtiyara rast geliyor, o ihtiyarda ömrü boyunca namazını bir taşın üzerinde kılmış, hatta taş bile namaz kılınmaktan yıpranmış. O ihtiyar hz. Musayı yolda görünce, nereye ey Musa der. Hz. Musada Allahû tealadan binbir kelamı öğrenmeye gidiyorum der. ihtiyarda hazır gitmişken bendende selam söyle benimde cennetteki yerimi öğrenirmisin der, Hz. Musa olur der. birazdaha gidince elinde içki şişesi ile bir sarhoşa rast gelir, sarhoşta sorar ey Musa nereye diye oda yine aynı cevabı verir, sarhoş hazır gitmişken bendende selam söyle benim cehennemdeki yerimide sorormısın der, onada olur der ve gider. Allahû tealanın huzuruna çıkar binbir kelamı öğrenir tam gidecekken Allahû teala bir şey unutmadınmı ey Musa der, Oda evet Yarabbi gelirken bir ihtiyar gördüm ömrü boyuca bir taşın üstünde namaz kılmış ve cennetteki yerini soruyor der, Hak teala da o kuluma selam söyle cehennemin en derin d

Behlül'le ilgili hikaye

Gönlü perişan Behlül, Bağdat'ta çocukların elinden bunalmıştı. Sürekli ona taş atıyorlar, her yandan üstüne saldırıyorlardı. Derken yerden küçük bir taş alıp onlara verdi ve dedi ki: "Böyle küçük taşlar atın bari! Büyük taşlarla beni topal etmeyin. Attığınız taşlardan ayağım yaralanırsa oturarak namaz kılmak zorunda kalırım." Nihayet bir taş, onu adamakıllı yaraladı. Canı yandı, gönlü alt üst oldu. O taşlar yüzünden daralan gönlünden öyle kanlar aktı ki, taşın gönlü bile onun derdinden kan kesildi. Behlül çocuklardan kurtulmak için perişan bir halde topallayarak Basra'ya gitti. Geceleyin Basra'ya ulaştı. Uyumak için bir yere gitti. Fakat orada biri öldürülmüş, kanlara, topraklara bulanmış, yatıyordu. Bunu farketmedi, adamın yanına yattı, uyudu. Uykuda bütün elbisesi kanlara battı. Ertesi gün insanlar gelip, ölü adamla elbisesi kanIara bulanmış Behlül'ü görünce bu işi Behlül'ün yaptığına hükmettiler. Ona, "A köpek! Nerelisin sen, nereden geldin? Seni t

İhsan kalesi

Sultan Alaeddin,bir gün Sultanü'l Ulema'ya şehrin etrafında yaptırdığı kaleyi gezdirir,beğeneip beğenmedikelrini sorar.Zamanı gelince ikaz ve irşad vazifesini ihmal etmeyen Baha Veled: ''Sellere ve düşman askerlerine karşı ciddi bir engel,ama mazlumların bedduasına karşı hiç engel yeri yok...Bence asıl onların duasının arşa çıkmasının önlemek için kale yapmak gerek... Sen adalaet sarayı inşa etmeli,yoksullara ihsan kalesi yapmalısın ki,harici tehlikenin yanında dahili yıkıntıyı da önlemiş olasın'' der. Alaeddin Keykubat bu sözlerden büyük ders alır ve son derece memnun olur.

Herşeyde hikmet vardır

Adamın biri bir pislik böceği görür .Bu yaradılışı çirkin pis kokulu bir yaratıktır.Allah bunu niçin yaratmışki ? der kendi kendine. Aradan zaman geçer, adamın yüzünde bir çıban çıkar. Nereye başvurduysa derdine bir derman bulamaz. Çııban yara haline gelir. Bir gün sokakta dolaşırken, yüzündeki yara bir yolcunun dikkatini çeker. ayak üstü sohbetten sonra yolcu kendine yardım edebileceğini, bu tip çıbanların oluşturduğu yaraların tedavisini bildiğini söyler. Adam her ne kadar inanmadıysa Allah'tan umut kesilmez diyerek kabul eder. Yolcu bir pislik böceğinin getirilmesini ister.Orada bulunanlar bu isteğe gülerler. Fakat hasta olan adam, o böcek hakkında söylediği sözleri o an hatırlar ve derki ; - Adamın isteğini yerine getirin, ne diyorsa yapın. Yolcu getirilen böceği yakar ve külünüyaranın üzerine serper ve yara Allah'ın hikmetiyle iyileşir. Bunun üzerine hasta olan adam etrafına der ki ; - Unutmayın ! Allah'u Teala'nın yarattıklarının, yaratılışında bir hikmet vardır,

Şeytanların toplantısı

> Iblis butun seytanlarla buyuk bir toplanti duzenlemis Ve onlara demis ki: > 'Biz Muslumanlari camiye gitmekten alikoyamiyoruzOnlari Kur'an > okumaktan ve dogru isler yapmaktan da alikoyamiyoruz Ayrica onlari > surekli Allah'i ve Rasulu Muhammed'i dusunmekten de alikoyamiyoruzOnlarin Allah ile baglantilari cok guclu kiramiyoruz' > 'Oyle ise birakin onlari camilere gitsinler birakin birlikteliklerini > ve dayanismalarini surdursunlerFakat onlarin zamanlarini calin!!! > Boylelikle onlar Allah'i ve Rasulu Muhammed'i dusunecek baglantilarini guclendirecek zaman bulamasinlar' > 'Iste sizden istedigim bu' dedi iblis' Gun boyunca Allah'i dusunecek > baglantilarini gelistirecek zamanlari olmasin onlari surekli mesgul edin' > Seytanlar > bagirdi: ' > Bunu nasil yapabiliriz ki?' > 'Onlarin akillarini surekli kucuk detaylar ile mesgul edin' diye cevapladi > iblis > ' Onlari su

Veda hutbesi

Bismillahirrahmanirrahim "Ey insanlar! "Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha bulusamiyacagim. "Insanlar! "Bugünleriniz nasil mukaddes bir gün ise, bu aylariniz nasil mukaddes bir ay ise, bu sehriniz (Mekke) nasil mübarek bir sehir ise, canlariniz, malariniz, namuslariniz da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmustur. "Ashabim! "Muhakkak Rabbinize kavusacaksiniz. O'da sizi yapti olayi sorguya cekecektir. Sakin benden sonra eski sapikliklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayiniz! Bu vasiyetimi, burada bulunanlar, bulunmayanlara ulastirsin. Olabilir ki, burada bulunan kimse bunlari daha iyi anlayan birisine ulastirmis olur. "Ashabim! "Kimin yaninda bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki, faizin her cesidi kalidirilmistir. Allah böyle hükmetmistir. Ilk kaldirdigim faiz de Abdulmutallib'in oglu (amcam) Abbas'in faizidir. Lakin anaparaniz size aittir. Ne zulmedini

Zehir

Cocugunuza zehirli yemek yedirir misiniz? Maalesef genellikle cocuk yetistirmeyi, cocuklarin karnini doyurmak, kiyafetlerini almak, okul ihtiyaclarini karsilamak, dershane taksitlerini odemek zannediyoruz. Maalesef bazi anne babalar cocuklarinin hangi yemegi yiyip yemeyecegi ile ilgilendikleri kadar hangi filmi izleyip izlemeyecekleriyle ilgilenmez oldular. Yemek cocugunuzun sadece midesini kirletir. Cok agir degilse yedikleri, ya birkac gun hasta yatar, ya da midesi yikanir. Her gun zehirli filmlerle ruhu kirlenen cocuklarin ne hale geldigini gormek zorundayiz. "Zehirsiz film var mi ki?" diye dusunmeyin! Evet, maalesef zehirsiz film sayisi cok az. Bence asil sorunumuz, cocuklari zehirlerden korumayi basaramamis olmak degil. Kendimizi bu zehirlerden koruyamiyoruz ki, cocuklari nasil koruyalim? Kendini kurtaramayan baskasini kurtaramaz. Kendini koruyamayan baskasini koruyamaz. Soylesem "soz" olur, soylemesem icimde "koz" olur… Takip ettigi dizinin bir sonra

Mağaradaki kuşun sırrı

Resûlullah (s.a.v) ile Ebû Bekr (r.a) Mekke-i mükerremeden hicret ederken bir mağarada üç gün üç gece kaldılar. Ebû Bekr (r.a) o mağaranın tavanında bir kuş gördü ki, yerinden hareket etmeyip, birşey yimez ve su içmez. Ebû Bekr (r.a) dedi ki, - Yâ Resûlallah! Bu kuşa ben hayrânım. Zîrâ, biz bu mağaraya geleliden beri, bu kuş yerinden hareket etmedi. Bir nesne yimedi. Allahü teâlâ, kelâm-ı kadîminde, (Allahü teâlânın rızk vermediği, yeryüzünde bir mahlûk yokdur.) buyurmuşdur. Ebû Bekr-i Sıddîk, böyle düşünürken, o hâlde hazret-i Cebrâîl (a.s) nâzil olup, havâda muallak durup, dedi ki, - Yâ Muhammed! Hak sübhânehü ve teâlâ sana selâm eder. Ve buyurur ki, "Ebû Bekrin hâtırına geleni bilirim. O kuşa emr eyledim ki, Ebû Bekr ile konuşsun. Ebû Bekre söyle ki, o kuş ile söyleşsin"; dedi. Resûl-i ekrem hazretleri, Ebû Bekre, hazret-i Cebrâîlin sözünü açıkladıkda, Ebû Bekr (r.a) sevinip, ileri vardı. Dedi ki, - Ey mubârek kuş! Allahü teâlâ hazretlerinin izni şerîfiyle, bana söyle ki,

Cafer Bin Ebi Talib

Hz. Peygamber'in amcası Ebû Tâlib'in oğlu. Ebû Tâlib'in Tâlib, Akîl, Câ'fer ve en küçükleri Hz. Ali olmak üzere dört oğlu vardı. Hz. Câfer, Rasûlullah (s.a.s) daha Erkam'ın evine girip İslâm'ı yaymaya başlamadan önce müslüman olmuş; ikinci Hicret kâfilesine katılarak hanımı Esma binti Üveys ile birlikte Habeşistan'a hicret etmişti. (İbn Sad, Tabakât, Beyrut, 1376/1957, IV, 34; İbn Abdilber, el-İstiâb, Kahire (t-y), I, 242). Habeş muhacirlerinin sayısı sekseniki erkek ve on kadına ulaştı. Daha sonra bunlardan otuzdokuz kadarı, bazı Kureyş büyüklerinin İslâm'a girdiği haberi üzerine Mekke'ye geri döndü. Fakat bu haberin asılsızlığı ortaya çıkınca, bazıları gizlice bazıları da Mekkeli müşrik akrabalarının himayesi altında, Mekke'ye girebildiler. (İbn İshak, es-Sîre, Mısır 1355/1936, II, 3-10). Kureyş müşrikleri, muhacirleri Habeşistan'dan geri çevirmek üzere Abdullah b. Ebi Rabîa ile Amr b. el-Âs'ı değerli hediyelerle Habeşistan'a gönder

Şüphesi olan okusun

Adamın biri her zaman olduğu gibi saç ve sakal traşı olmak için berbere gitti. Onunla ilgilenen berberle güzel bir sohbete başladılar. Değişik konuşar üzerinde konuştular. Birden ALLAH ile ilgili konu açıldı... Berber:"Bak adamım.ben senin söylediğin gibi ALLAH'ın varlığına inanmıyorum." Adam:"Peki neden böyle diyorsun?" Berber:"Bunu açıklamak çok kolay.Lütfen bana söyler misin ,eğer ALLAH varolsaydı, bu kadar çok sorunlu,sıkıntılı,hasta insan olur muydu, terkedilmiş çocuklar olur muydu?ALLAH olsaydı, kimse acı çektirmez,birbirini üzmezdi. ALLAH olsaydı bunlara izin vereceğini sanmıyorum." Adam bir an durdu ve düşündü.Ama gereksiz bir tartışmaya girmek istemediği için cevap vermedi.Berber işini bitirdikten sonra adam dışarıya çıktı. Tam o anda caddede uzun saçlı ve sakallı bir adam gördü.Adam bu kadar dağınık göründüğüne göre belli ki traş olmayalı uzun süre geçmişti.Adam berberin dükkanına geri döndü. Adam:"Biliyor musun ne var,bence berber diye

Hz. Safiyye

Hz. Muhammed (s.a.s)'in hanimlarindan biri. "Ümmehâtül-Mü'minin" (Mü'minlerin anneleri)'nden biri olan Safiyye, Huyeyy b. Ahtab adinda Medine'deki yahudilerden Madirogullari kabilesi reisinin kiziydi. Huyeyy, Hz. Peygamber (s.a.s)e karsi müsriklerle isbirligi görüsmeleri yapan ve bundan dolayi müslümanlar tarafindan Medine'den uzaklastirilan Nadirogullari'nin lideriydi. Bu zorunlu göçten sonra bu kabilenin bir kismiyla Hayber tarafina gitmisti. Ahzab savasinda, Huyeyy de hücum edenlerle beraber gelmis ve Kureyzaogullarini müslümanlarin aleyhine kiskirtmak için onlarin kalelerine girmis, sonra da onlarin ugradigi akibete ugramis ve orada öldürülmüstü. Huyeyy'in kizi olan Hz. Safiyye'nin annesinin adi Durra idi. Safiyye, önce kendi kabilesinden Sellam b. Miskem ile nikahlanmis; bir süre sonra bosanarak Kinâne b. Ebi Hukayk ile evlenmisti. Bu esi de Hayber savasinda öldürülenler arasindaydi. Ayrica yine bu savasta Safiyye, esi ve babasiyla bir

Bir gencin tövbesi

Allahü teâlâ, peygamberi Musa aleyhisselâma hitap edip "(Ey Musa! Filân mahallede, bizim dostlarimizdan biri vefât etti. Git onun isini gör. Sen gitmezsen, bizim rahmetimiz onun isini görür) buyurdu. Hazret-i Musa, emir olundugu mahalleye gitti. Oradakilere: - Bu gece, burada, Allahü teâlânin dostlarindan biri vefât etti mi? diye sorunca: - Ey Allahin peygamberi! Allahü teâlânin dostlarindan hiç kimse vefât etmedi. Ama, filân evde zamanini kötülüklerle geçiren fâsik bir genç öldü. Fiskinin çoklugundan, hiç kimse onu defnetmeye yanasmiyor, dediler. Musa aleyhisselâm: - Ben onu ariyorum, buyurdu. Gösterdiler. Hazret-i Musa, o eve girdi. Rahmet meleklerini gördü.Ayakta durup, ellerinde rahmet tabaklari olup, Allahü teâlânin rahmet ve lütfunu saçiyorlardi.Hazret-i Musa, yalvararak münacaat etti: - Ey Rabbim! sen buyurdun ki, o''Benim dostumdur.'' Insanlar ise fâsik olduguna sahitlik ediyorlar. Hikmeti nedir? Allahü Teâlâ: (Ey Musa! Insanlarin onun için fâsik demeleri d

Umeyr'in macerası

Bedir gazasından hemen sonraydı. Müşriklerin büyüklerinden Umeyr b. Vehb ile Safvan b. Ümeyye, Mekke'de bir kenara oturmuş, Bedir ölüleri için dertleşiyorlardı. Umeyr'in bir oğlu da Bedir'de esir düşmüştü. Safvan'a diyor ki: - Borçlarım ve çocuklarım olmasaydı, esir oğlumu bahane ederek Medine'ye gider, Muhammed'i öldürürdüm. - Bu işi yaparsan borçlarını ben öderim, çocuklarına da bakarım. - Tamam, öyleyse bu iş aramızda gizli kalsın! Umeyr kılıcını bileyip zehir sürdükten sonra yola çıkar ve Medine'ye ulaşır. Onun kılıcıyla mescidin kapısına geldiğini gören Hz. Ömer (R.A.) durumdan kuşkulanır ve vaziyeti Resul-i Ekrem'e haber verir. Rasulullah'ın isteği üzerine de, adamı kılıcının kayışından yakaladığı gibi huzura getirir. Rasulullah (A.S.) buyurur: - Bırak onu ya Ömer! Sen de yaklaş ya Umeyr! Sonra ona niçin geldiğini sorar. Umeyr cevaben der ki: - Elinizdeki esir için geldim; ona iyi davranasınız. - Öyleyse boynundaki bu kılıç ne oluyor? - Allah k

Kefenden mektup

Abdürrahmân bin Avf (r.a) buyurdu. Hazret-i Ömer bir gece bir tulumu su ile doldurup, arkasına almış, Medîne-i Münevvere köylerine giderken yorulmuş. Ben dedim ki, -Ey emîr-el mü'minîn, yorulmuşsunuz! Bana ver, biraz da ben götüreyim. Buyurdu ki, -Eğer bugün sen benim tulumumun yükünü götürür isen, yarın benim günâhımın yükünü kim götürür. Dedim, -Senin ne yükün var ki, sen Resûlullahın (sav) yolu üzerine yürüyorsun. Buyurdu ki, -Ben Resûlullah hazretlerinin dostu o zemân olurum ki, bu hilâfetden başabaş kurtulayım. Oğulları Abdüllah babasının vefâtlarından bir sene sonra onu rüyâda görmüş. Sabâhleyin başı açık dışarı gelip, Resûlullah (sav) hazretlerinin mescid-i şerîflerine vardı. Seslenip, dedi ki, -Ey Sahâbîler, toplanın. Babamın selâmını size getirdim. Hepsi toplandılar. Orada Abdüllah hazretleri buyurdu. -Dün gece babamı rü'yâda gördüm. Dün geceye kadar, babamın âhırete göç edişi bir sene oldu. Resûlullah (sav) hazretlerine babamı rüyâda göreyim niyyeti ile salevât getir

Hz. Eyyüp sabrı

Allahü Teâlâ'nın has kulu Eyyûb aleyhisselâm, îshak aleyhisselâmın oğlu lys'in oğullarından olup Yûsuf aleyhisselâm ile çağdaş bulunuyordu. Geniş serveti, arazisi, sürüleri ve çok evlâdı vardı. Allahü Teâlâ'nın bu nimetlerine karşı şükrünü tam ifa eder, gece ve gündüzünü ibadetle geçirirdi. Fakat onun bu ibâdet ve tâatlerini hazmedemeyen Şeytan, kendisine mal ve evlâd acısı, azabda elem, meşakkat ve bedende zahmet ile dokunmuştu. Bütün bunlara karşı senelerce gösterdiği büyük sabrın nihayetinde Rabbına şöyle nida etti: — Ey Rabbim, benim halim şu. Zahmet ve acı ile bana Şeytan dokundu, vesveseye yol buldu. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin. Allahü Teâlâ da cevaben şöyle buyurdu: — Depren ayağınla, işte —yani deprenince bir kaynak zuhur etti— sana bir yıkanacak su, serin ve içecek. Yıkan ve iç, için dışın iyileşsin, yorgunluğun dinlensin, yüreğin soğusun. Ne kadar dikkate şayan bir noktadır ki, Allahü Teâlâ, Eyyûb aleyhissclâmın duasına cevap olan kurtuluş mucizesini

Peygamber efendimiz

Kerem ve cömertlik Peygamberimiz'in tabii özelliğiydi. Bilhassa ramazan aylarında O'nun kerem bir gün resulu ekrem (S.A.V)merada otlayan Rasûl-i Ekrem (S.A.V) bazen birinden bir şey satın alır, sonra onu yine ona hediye ederdi. Kendilerine bir şey geldimi, derhal onu, başkalarına hediye ederdi. yanlarında bir şey, bir gece kalacak olsa ondan üzüntü duyardı. Rasûl-i Ekrem (S.A.V)'in Hanımı Ümmü Seleme (Radıyallahu anha validemiz anlatıyor: Rasûlüllah'ın yüzünde bir değişiklik hissettim. Sebebini sorunca: resulu ekrem (S.A.V)bazen birinden birşey satın alırsonra onu yine ona hediye ederdi Rasûlüllah'ın yüzünde bir değişiklik hissettim. Sebebini sorunca: "Dün aldığım yedi dinarı veremedim yanımda kaldı.", buyurdu.ALLLAH HEPİMİZE EFENDİMİZİ YANİ RESURALLAHI BİZE GÖSTERMEYİ NASİP EYLESİN ONE BÜYÜK BİRİYDİ EFENDİMİZİ RÜYAMIZDA GÖRMEYİ NASILDA İSTERDİM HERKEZ İSTERDİ DEYİLMİİİİİ

Rüyada verilen ceza

Mağripte, itibârlı bir âlim olan Ebü'l-Hasan; İmâm-ı Gazâlî Hazretleri’nin İhyâ kitabını okuyunca “Sünnete muhâlif” diye beğenmemiş ve müslümanların elindeki İhyâ kitaplarının toplanıp yakılmasını emretmiş. Cumâ günü yakılmasını kararlaştırmışlar. Ebü'l-Hasan cumâ gecesi rüyâsında ders okuttuğu câmie girmiş. Bakmış ki câminin köşesinde parlayan bir nûr; Resûlüllâh Efendimiz (s.a.v.), Hz. Ebû Bekr ve Hz. Ömer (r.anhümâ) ile oturuyorlar. Bu arada İmâm-ı Gazâlî de elinde İhyâu Ulûmi’d-Dîn, kitabı ile huzura gelerek: “Ey Allâh'ın Resûlü! Şu kimse benim hasmımdır.” dedi ve İhyâ kitabını Resûlüllâh'a verip: “Yâ Resûlallâh, şu kitaba bakınız, eğer bu kimsenin dediği gibi bunda sünnete muhâlif bir şey varsa, ben Allâhü Teâlâ’ya tevbe ettim. Eğer dîne muvâfıksa, bu adamdan hakkımı alıp beni sevindirin.” dedi. Bunun üzerine Resûlullâh (s.a.v.) İhyâ kitabını baştan sona göz gezdirdi ve; “Vallâhi bu çok güzel bir şeydir.” buyurduktan sonra Hz. Ebû Bekr'e (r.a.) verdi. O da bakt